Silicon Valley Bank (SVB) nasıl batmasın ki?
ABD’de faizlerin yükseldiği bir konjonktürde bazı bankaların batması, 15 yıl önce yine ABD’de başlayan küresel kriz sonrasında, krizden alınan derslerle dizayn edildiği iddia olunan (bizim kısaca Basel 3 ve Basel 4 olarak isimlendirdiğimiz) düzenlemeler le ilgili soru işaretleri doğurabilir ki son derece normal. Biz SVB örneğinden hareketle, gördüğümüz yanlışları, eksiklikleri açıklamaya çalışacağız. En sonda sorabileceğimiz soruyu da yazıya başlık olarak seçtik. Hemen belirtelim, yazıyı yazmadan SVB’nin son faaliyet raporu[1] yanında sermaye yeterliliği ile ilgili yaptığı raporlarmalara[2] ve ayrıca OCC, FED ve FDIC’nin bankalarla ilgili sermaye yeterliliği ve temel risk düzenlemelerine[3] ve ayrıca ABD’nin Basel temel prensiplerine uyumunu irdeleyen IMF FSAP raporlarına da hızlıca göz attık. Değerlendirme hatalarımız, atladığımız hususlar olabilir, ancak tespitlerimiz başlıktaki soruyu fazlasıyla haklı kılacak cinsten. İşin ilginç yönü ise medyada yer alan yorum ve değerlendirmelerin çok azının tutarlı ve doğru bilgiye dayanıyor olması. SVB batışının, devlet tahvillerinin risk ağırlığının sıfır olması ile uzaktan yakından ilgisi yok. Hal böyle iken bazıları ABD’de çok önemli görevlerde bulunmuş kişilerden ( örneğin FDIC eski başkanı Sheila Blair) gelen bu tür yorumlar, eğer bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa, ABD bankacılık sistemindeki, denetim ve düzenleme açıklarını örtmeye, sorumluluğu Basel Komitesi ile paylaşmaya veya ihale etmeye yönelik olsa gerek.
SVB Kaliforniya’da mevduat toplamaya yetkili bir Eyalet bankası, FED üyesi, mevduatı FDIC tarafından sigortalı. Slikon vadisindeki start -uplara hizmet sunmasıyla tanınıyor. Start-upların aldıkları yatırımlar bankaya mevduat olarak gelirken, getiri arayışındaki banka kredi olarak kullandıramadığı kaynakları kamu kağıtlarına yatırıyor. Faizler yükselmeye başlayınca Satılmaya Hazır Portföy’de (AFS)) izlenen yüklüce menkul kıymetin değerleme zararları özkaynaklar altında raporlanıyor. AFS’de piyasa fiyatlarıyla izlenen menkul kıymetler dışında Vadeye Kadar Elde Tutulacak Portföy’de (HTM) maliyet bedeliyle izlenen, AFS’den çok daha büyük miktarda kamu kağıdı bulunuyor.Muhasebe kurallarının sunduğu imkanlarla banka bir süre düşük de olsa kar beyan etmeye devam ediyor. Sonuçta bankanın aslında zarar ettiği anlaşılınca, mevduat mudileri topluca paralarını çekmeye çalışıyor, zira mevduatlar genelde FDIC sigorta limitinin üzerinde. Banka elindeki devasa kamu borçlanma kağıdına rağmen likiditesizlikten batıyor. Aşağıda detayları ile açıklayacağımız üzere SVB, tespit ettiğimiz kadarıyla, sermaye yeterliliği hesaplamalarında, Basel’in piyasa riski ve operasyonel risk düzenlemelerine, likidite yeterliliği düzenlemelerine, Basel 2’nin ikinci yapısal bloğuna (içsel sermaye yeterliliği değerlendirme sürecine) ve bankacılık hesaplarından kaynaklanan faiz oranı riski düzenlemelerine tabi değil.
1) Yaşanan çöküşün Basel sermaye yeterliliği düzenlemelerinde devlet tahvillerinin kredi temerrüt riski ve piyasa spesifik risk bileşeni açısından ‘sıfır risk ağırlığına’ tabi tutulması ile hiç bir ilgisi yok ( kaldı ki, devletlerin veya merkez bankalarının kendi bastıkları para cinsinden yaptıkları borçlanmalarda temerrüt etmeyeceklerinin varsayılmasında teorik olarak bir yanlış olmasa gerek, nitekim yaşananlar ABD hazinesi veya FED ben dolar borçlarımı ödeyemeyeceğim dediği için olmadı). Kaldı ki SVB Basel 3 ile getirilen ve sermaye yeterliliği oranındaki risk ağırlıklarının bilanço büyümesini teşvik eden düzenlemelerini dengelemeyi amaçlayan kaldıraç oranına tabi tutulmuş. Kaldıraç oranı hesaplanırken kamu kağıtları bilançoda kayıtlı değerleri ile dikkate alınıyor. Aralık 2022 itibariyle SVB’nin kaldıraç oranı %7.96, konsolide düzeyde ise %8’in üzerinde (Basel asgari oran %3).
2) Kaldıraç oranı bir tarafa, Basel sermaye yeterliliği düzenlemeleri devlet kağıtlarını kredi temerrüt riski ve piyasa spesifik riski açısından sıfır riskli kabul etse de, hem piyasa alım-satım fiyat riskleri açısından hem de ilaveten bankacılık hesapları faiz oranı riski açısından sermaye yükümlülüğüne tabi tutar. Basel kredi riski azaltımı kurallarına göre de devlet tahvilleri teminat olarak kabul edildiğinde iskontoya tabidir. Sorun şu ki SVB faiz yükseliş veya düşüşlerinin alım-satım hesaplarında veya bankacılık hesaplarında doğuracağı riskleri sermayelendiren hiçbir düzenlemeye ya tabi tutulmamış veya ölçeği gereği bu düzenlemelerin dışında kaldığı varsayılmış. SVB adeta Basel Komitesince 1988 yılında yürürlüğe konulan Cook rasyosunun sadece kredi riskini düzenleyen ilk versiyonuna takılı kalmış. Rasyonun sermayeyi düzenleyen payında Basel 3 revizyonları mevcut, keza kredi risk ağırlıkları da güncel düzenlemelerle uyumlu, ancak görebildiğimiz kadarıyla rasyonun paydasında piyasa riski ve operasyonel risk yok. Esasında Federal otoritelerin piyasa riski ile ilgili düzenlemeleri Riske Maruz Değer modellerini içeriyor, Basel 3 uyumlu, hayli ileri ve karmaşık. Ancak VaR modellerine tabi olmayan bankalara Türkiye’de de olduğu gibi siz fiyat riski için standart yöntemlerle (Örneğin Basel’in 1996 piyasa riski düzenlemesindeki risk katsayıları veya uyarlanmış yeni katsayılarla) sermaye gereği hesaplayacaksınız denilmemiş.
2) Ancak daha da vahimi bilançonun piyasa fiyatlarıyla değerlenmeyen bölümünden (bankacılık hesaplarından) kaynaklanan faiz oranı riski ile ilgili Basel düzenlemeleri de ABD’de uygulanmıyor, ABD’nin bu düzenlemelere uyumlu olduğunu belirten Basel Komitesi raporları da maalesef gerçeği yansıtmıyor. Basel Komitesinin konu ile ilgili son raporu Kasım 2020’tarihli[4]. Raporun 14’üncü sahifesinde Bankacılık Hesaplarındaki Faiz Oranı Riski (IRRBB) ile ilgili standartlara kırmızı renkle Türkiye uyumsuz gösterilirken, ABD yeşil renkle ileri derecede uyumlu gösterilmiş (Türkiye IRRBB ile ilgili Basel düzenlemesini 2011 yılında uyarladı. Faiz şoklarının -örneğin 500 baz puan artış- bankacılık hesaplarında yaratacağı değer kaybı özkaynakların %20’sini geçemiyor. Kırmızı rengin sebebi Basel 4 revizyonlarının halen yürürlüğe sokulmamış olması). Keza IMF tarafından ABD’nin Basel Standartlarına uyum durumun incelendiği Nisan 2015 tarihli FSAP raporunda[5] 23 no.lu temel prensiple ilgili açıklamalar ABD’nin IRRBB’ye mevcut yaklaşımın özellikle küçük bankalarda soruna yol açabileceği hayli açık bir şekilde belirtilmesine rağmen ‘uyumlu’ notu verilmiş olması da dikkat çekmekte (Bknz. sh. 190-191). FSAP raporunda piyasa riski ile ilgili (temel prensip 22) açıklamalarda da alım-satım hesapları 1 milyar Doların altında kalan bankaların düzenleme dışı tutulduğu açıkça belirtilmiş (SVB bu gruba giriyor). Aynı FSAP raporunda operasyonel riskle (temel prensip 25) ilgili Basel sermaye yeterliliği hesaplamalarının (ileri yaklaşımların) halihazırda ABD’de sadece 8 bankaya uygulandığı, geri kalan için standart bir sermaye düzenlemesi olmadığı belirtiliyor (Bknz. Sh.215).
3) SVB’nin çöküşünde önemli rol oynayan kamu kağıtlarıyla ilgili detaya girmeden, Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB veya ABD’deki muadili) ve/veya Basel Komitesi’nin de kusurlu olduğunu düşündüğümüz bir hususa değinmemiz gerekiyor. Küresel krizden önce menkul kıymetlerin tasnif ve değerlemesiyle ilgili kurallar, değişik sermaye yeterliliği rejimine tabi portföyler arasında büyük bir arbitraj ve kötüye kullanıma yol açınca iki önemli adım atılmıştı.
- i) Menkul kıymetlerin tasnifinde üçlü ayrıma son verilip, Satılmaya Hazır Portföy (AFS) olarak bilinen, piyasa fiyatlarıyla değerlendiği halde değerleme farkları dönem kar zararına değil özkaynakları altında biriktirilen portföy iptal edilecek, sadece iki portföy kalacaktı (gerçeğe uygun değer portföyü ve vadeye kadar elde tutulacak -maliyet bedeliyle izlenecek portföy). Zira bankalar satılmaya hazır portföyde uğradıkları zararları özkaynakların altında biriktirip dönem karı açıklamaya devam ediyor (SVB’nin de yaptığı gibi), üstelik bu portföyü piyasa fiyatı ile değerlendiği için IRRBB yerine düşük risk ağırlıklarına sahip piyasa riski düzenlemesine tabi tutuyordu (SVB’nin ne alım-satım hesaplarındaki ne de bankacılık hesaplarındaki menkul kıymetler için faiz oranı değişiklikleri ile bağlantılı sermaye yükümlülüğü hesaplamadığını hatırlayalım). Bu arada Basel Raporunda IRRBB standardına uyumsuz olduğu belirtilen Türkiye’de, BDDK’nın son derece isabetli bir kararla Satılmaya Hazır Portföyün piyasa riski yerine, bankacılık hesapları faiz oranı riski düzenlemesine tabi tuttuğunu belirtelim.
- ii) Basel Komitesi IRRBB’nin sermaye yeterliliği hesaplamalarında ikinci yapısal bloktan (içsel sermaye yeterliliği ve IRRBB rasyosu yerine) birinci yapısal blokta asgari sermaye yeterliliği hesaplamasına taşınmasını diğer bir ifade ile IRRBB’nin sermaye yeterliliği rasyosunun paydasına kredi, piyasa ve operasyonel risklerden sonra dördüncü risk olarak ilave edilmesini tartışmaya açtı. Taslaklarda IRRBB’nin hem değer hem de gelir boyutlarıyla sermayelendirilmesi öngörülüyordu.
Sonuçta her iki, girişim de sonuçsuz kaldı. Menkul kıymet tasnifi değişmediği, arbitraja ve kötüye kullanıma müsait üçlü ayrım devam ettiği halde, IRRBB’nin ikinci yapısal blokta bırakılması zayıflığı artıran bir unsur oldu. Gerçi Basel Komitesi’nin ve/veya IASB’nin böyle bir düzenleme yapması ABD’nin bunu uygulayacağı anlamına da gelmiyor. ABD’nin küresel krizden önce de Basel 2’yi uygulamamak için her yolu denediğini, Basel düzenlemelerini ülke ölçeğine göre küçük kalan bankalara ya sulandırarak uyguladığını veya hiç uygulamadığını zaten biliyoruz. Sorun şu ki ABD ölçeğine göre küçük dünyanın çoğuna göre ise devasa büyüklüklere sahip denetimsiz veya doğru düzgün denetlenmeyen bankaların sorunları eninde sonunda dünyanın sorunu haline geliyor veya getiriliyor.
4) SVB, solo sermaye yeterliliği oranını Aralık 2022 itibariyle %16.05 olarak hesaplamış (17,871 milyon $ özkaynak /111,353 milyon $ risk ağırlıklı varlık) Konsolide oran %15,40. Ana sermaye yeterliliği oranı solo %15,26, konsolide %15,40). Yukarıda belirttiğimiz üzere hesaplama sadece kredi riskini kapsıyor. Banka yasal asgari sermaye yeterliliği hesaplamalarında piyasa ve operasyonel risk düzenlemelerine tabi değil. Kaldıraç oranı %7.96 (16,995 milyon $ ana sermaye/213,436 milyon $ ortalama varlık), bu hesaplamada bilanço içi varlıklar dolayısıyla kamu kağıtları risk ağırlığına tabi tutulmuyor.
FED’e yapılan konsolide bazlı raporlamalara göre; Aralık 22 itibariyle toplam aktif tutarı 211,786 milyon $, piyasa fiyatlarıyla değerlenen ancak değerleme farkları özkaynaklar altında tasnif edilen satılmaya hazır portföydeki (AFS) kamu kağıtları 26,069 milyon $, maliyet bedeli ile izlenen kamu kağıtlarının kayıtlı olduğu vadeye kadar elde tutulacak potföy (HTM) 91,321 milyon $, bilançonun yarısı büyüklüğünde kamu kağıdı mevcut, alım-satım hesapları çok küçük, bilançonun tamamına yakını satılmaya hazır portföy sayılmazsa bankacılık hesaplarından oluşuyor. Özkaynakların altında dönem kar/zararına henüz intikal etmemiş 1,9 milyar $ değerleme zararı varki bunun sebebini yukarıda açıkladık (AFS kaynaklı ). Ancak daha vahimi aktifte maliyet bedeli ile izlenen 91,3 milyar $ menkul kıymetin tahmin edilen rayiç değeri sadece 76,2 milyar $, aradaki fark özkaynaklara yakın, SVB, Basel’in IRRBB düzenlemesine göre zaten yapısal faiz riskinden batmış durumda. Ancak ABD’de böyle bir düzenleme zaten yok. Ancak daha vahimi SVB’nin SEC’e gönderdiği faaliyet raporunun (Form 10-K) 90’ncı sahifesinde faiz oranı riski ile ilgili yapılan analizler. SVB bu analizlerde sadece ‘gelir yaklaşımını’ kullanmış ve faiz yükselişlerinin önümüzdeki 12 ayda net faiz gelirini artıracağı öngörülmüş, zira yeniden fiyatlanacak aktifler pasiflerden daha yüksek. (‘Değer yaklaşımı’ da kullanılsa bankaya acilen müdahale edilmesi gerektiği zaten ortaya çıkacak).
5) Bağlamadan, SVB’nin Basel’in likidite düzenlemelerine de tabi olmadığını tekrarlayalım. Kanaatimiz tabi olsa idi de hiçbir şeyin değişmeyeceği yönünde. Zira Basel’in Likidite Karşılama Oranı’nı tutturmak için mevduat girişlerinin belli bir bölümü ile kaliteli varlık (merkez bankalarının teminata kabul edeceği devlet tahvili vb.) alınması zorunludur. Alınmazsa LKO tutturulamaz. Varsayım stres anlarında bankaların bu stoku satarak veya merkez bankalarına teminata vererek ayakta kalmalarıdır. SVB zaten gereğinden fazla devlet tahvili almış, bu kağıtları LKO düzenlemesi çerçevesinde alsa ne değişecekti, ihtiyacı olan merkez bankası likiditesine uygun fiyatla ulaşabilecek veya elindeki stoğu büyük zararları göze almadan satabilecek miydi? Eğer bunlar söz konusu olmayacaksa Basel düzenlemeleri veya sair suretle bankalara aldırılan kamu kağıtlarının stres dönemlerindeki zararları bankalarca nasıl karşılanacak? Bu soruların cevabını İçsel Sermaye ve/veya Likidite Yeterliliği Değerlendirme Süreçlerini adres göstererek geçiştirmek veya gri alanda bırakmak hiç tatminkar gözükmüyor. (bu arada SVB’nin Avrupa’da veya bizde uygulanan içsel süreçlere de tabi olmadığını hatırlayalım). Bu noktada bloğumuzdaki İçsel Likidite Yeterliliği Değerlendirme Süreci başlıklı yazımıza göz atılması faydalı olacaktır kanaatindeyiz.
6) Nihayet ‘SVB yöneticilerinin hiç mi suçu yok?’ diye bir soru yöneltilebilir ki biz bu yazıda cevaplamamayı tercih edeceğiz.
DİPNOTLAR
[1] https://d18rn0p25nwr6d.cloudfront.net/CIK-0000719739/f36fc4d7-9459-41d7-9e3d-2c468971b386.pdf
https://d18rn0p25nwr6d.cloudfront.net/CIK-0000719739/f36fc4d7-9459-41d7-9e3d-2c468971b386.pdf
https://www.ffiec.gov/npw/FinancialReport/ReturnFinancialReportPDF?rpt=FRY9C&id=1031449&dt=20221231
[3]https://www.ecfr.gov/current/title-12
[4] https://www.bis.org/bcbs/publ/d510.pdf
[5] https://home.treasury.gov/system/files/206/cr1589.pdf