Milli Reyting Teşkilatı…
Malum 2018-2020 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) 27 Eylül 2017’de açıklandı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bir gün sonrasını dahi öngörmenin çok zor olduğu bir ülkede önümüzdeki üç yılı programlamayı hedefleyen bir programın, mevzuat gereği de olsa, bir şekilde hazırlanıp cümle aleme duyurulması bile başlı başına takdire şayan bir durumdu. Ancak programın özellikle makro iktisadi hedefleri, iktisatçılığı tartışılmayacak bazı isimler tarafından fena halde eleştirildi. Yine de iyi tarafından bakıp, OVP’nin en azından ciddiye alınıp tartışıldığını söyleyebiliriz.
Biz bu yazımızda OVP’nin ‘Finansal Piyasalarda İstikrarın Korunması ve Yurtiçi Tasarrufların Artırılması’ hedefine yönelik olarak ‘Sistemik risklerin sınırlandırılması’ için öngörülen; “ Derecelendirme notlarına ilişkin veri altyapısını sağlamak üzere Merkezi Risk Kayıt Kuruluşu kurulacak ve ardından milli bir derecelendirme kuruluşu oluşturmaya yönelik çalışmalara başlanacaktır” aksiyonu ile ilgili düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz. Zira konu, firmaların borçlanma imkan ve maliyetleri, bankaların sermaye yeterliliği ve yatırımcıların korunması gibi pek çok açıdan kritik önemde.
Öncelikle Türkiye’nin milli bir reyting (rating- derecelendirme) şirketi kurmaya niyetlenmesinin hayli ironik bulduğumuzu belirtelim. Derecelendirme (özellikle de kredi derecelendirme) işi herhangi bir kişi veya kuruma A,B, C,…. veya 1, 2, 3,…. notu vermek değil, verdiğiniz notlara istatistiksel anlam yükleme işidir. Derecelendirme kuruluşunun borçlulara (ihraççı) veya menkul kıymetlere (ihraçlara) verdiği her bir not için temerrüt ve/veya temerrüt halinde kayıp/kurtarma oranlarını, notlar arasındaki geçiş olasılıklarını ve verdiği notların anlık mı (PIT) yoksa çevrimlik mi (TTC) olduğunu açıklayabilmesi beklenir. Derecelendirme notlarına güvenilirliği yüksek istatistiksel anlam yükleyebilmeniz için de kredi borçluları ve kredi işlemleri itibariyle asgarisinden onlarca yıllık sağlıklı kredi riski bilgisine sahip olmanız ve bu bilgilerin ihtiyaca uygun bir şekilde biriktirilmiş olması, not verilen ihraççı veya ihraçların yıllar boyunca takip edilip değişikliklerin analiz edilmesi gerekir. Bir de notların yerel/ulusal para cinsinden ödeme gücünü mü yoksa uluslararası (döviz cinsinden) ödeme gücünü mü ölçeceği sorunu var. Derecelendirme notları uluslararası ödeme gücünü ölçecekse tarihsel veri sorununun çözümü daha da kaotik bir hal alıyor. Şimdi sormak istiyoruz üç-beş yıldan uzun olmayan aralıklarla borçluların kredi sicillerinin silinmesi/dikkate alınmaması için kanun çıkaran, kredi riski verisini silmeyi derman olarak bu kadar sık kullanan Türkiye dışında kaç ülke vardır? Biz otuz yılı bulan meslek yaşamımızda kredi sicil affı getiren kanun sayısını hatırlamıyoruz bile. En son, bu senenin başında, 18/01/2017 tarih ve 6770 sayılı torba bir kanunla kredi sicil affı getirmişiz. Şimdi ise, defalarca dikkate alınmaması için kanun çıkardığımız tarihsel kredi sicil bilgilerine dayalı, kritik önemde bir iş yapmaya soyunuyoruz.
İkinci takıldığımız husus kredi derecelendirme kuruluşunun ‘milli’ olmasının öngörülmesi. Türkiye bankacılık mevzuatından bile ‘milli banka’ tanımını 1900’lü yılların son çeyreğinde çıkarmış bir ülke. 2018-2020 OVP’sinde ‘milli’ derecelendirme kuruluşu kuracağımızı söylüyoruz. Bu kuruluş nasıl milli olacak? Kimin denetiminde olacak ve nasıl yönetilecek? Eğri oturup doğru konuşalım. Hiç birimizin hoşuna gitmiyor belki ama neticede, en tarafsız, en dürüst çalışması gereken kurumlarının dahi cemaat ve tarikatların bu da olmazsa siyasetin oyuncağı haline dönüştüğü defalarca ispatlanmış, merkezi seçme ve yerleştirme sınavlarının masumiyetine bile halel getirilmiş bir ülkeden söz ediyoruz. Böyle bir ülkede doğrudan veya dolaylı kamu kuruluşu hüviyetini taşıyacak bir reyting teşkilatının vereceği notların itibarı nasıl sağlanacak? Reyting kuruluşunun teknik olarak belirlediği notlar milli çıkarlarla çelişirse ne olacak? Milli kuruluş gayri millileri de derecelendirecek mi? Verilen notlar ulusal ödeme gücünü mü yoksa uluslararası ödeme gücünü mü temsil edecek? Yoksa arzu edilen sadece ‘yerli’ bir derecelendirme kuruluşu mu? Kredi derecelendirme kuruluşları için Basel Komitesinin belirlediği ‘bağımsızlık’, ‘objektiflik’, ‘uluslararası erişim ve şeffaflık’ ve ‘güvenilirlik’ türünden olmazsa olmaz şartlar var. Biz de ülke olarak bu Komiteye üyeyiz ve bu düzenlemelere uymakla yükümlüyüz. Bu şartlar gerçekten sağlanabilecek mi?
Üçüncüsü bu milli kuruluşun borçlananlara veya sukuk/tahvil benzeri borçlanma araçlarına vereceği notlar ne için kullanılacak veya bu notlarla nasıl bir fayda sağlanması hedefleniyor? Bu noktada birkaç hatırlatma yararlı olacaktır diye düşünüyoruz:
- Küresel krizde uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı büyük bir öfke oluştu. Öfkenin nedeni yapılandırılmış ürünlere etik olmayan bir şekilde verilen hatalı notlardı. Ancak bu kuruluşların neredeyse yüzyılı aşkın süredir klasik ihraççı ve ihraçlara verdikleri notlar da öfkeden nasibini aldı. Bankacılık ve sermaye piyasası mevzuatında (örneğin Basel sermaye yeterliliği düzenlemelerinde) ‘rating’ kuruluşlarınca verilen notlara yapılan atıfların temizlenmesi yolunda çalışmalara başlanması kararlaştırıldı. Biz naçizane o zaman bu işin kolay olmayacağını, özellikle büyük uluslararası derecelendirme kuruluşlarının elindeki kredi riski bilgisinin çok değerli ve ikame edilemez olduğunu belirtmiştik.
- Nitekim Basel Bankacılık Komitesi kredi riski ölçümünde kullanılan standart yöntemlerde bağımsız kredi derecelendirme notlarına yapılan atıfları temizleyen, bunun yerine klasik mali analize dayalı yöntemlerin kullanılmasını öngören bir çalışmayı istişareye de açtı. Ancak sonuçta isteyen ülkelerin bağımsız kredi derecelendirme notlarını kullanacağı, istemeyen ülkelerin ise kullanmayacağı bir rejimin daha uygun olacağı noktasına gelindi. Keza bankaların kendi bünyelerinde kurdukları içsel derecelendirme sistemlerinden ülke hazineleri veya bankalar gibi ‘temerrüt örneği’ kısıtlı portföyler için ürettikleri içsel notları sermaye yeterliliği hesaplamalarında kullanmalarının sağlıklı olmadığı kanaatine ulaşıldı. Bu husus, bankaların bireysel olarak diğer bankalar veya ülkeler için kendi içsel derecelendirme sistemlerinden ürettikleri notlara istatistiksel anlam yükleyecek sağlıklı veriye sahip olmalarının mümkün olamayacağı (veya bu bilginin sadece büyük uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarında olduğu) gerçeğini itiraftan başka bir anlama gelmiyor.
- Bağımsızlığı ve güvenilirliği tartışmalı kredi derecelendirme notlarının bankalar tarafından sermaye yeterliliği hesaplamalarında kullanılması veya bu notların sermaye piyasası yatırımlarında baz haline gelmesi halinde doğacak olumsuzlukları, milli derecelendirme kuruluşu ve verdiği notlar için uluslararası standartları sağlayamazsak, sonuçta yarar değil ummadığımız ölçüde zarar görebileceğimizi de hatırlatmakta yarar var.
Takıldığımız dördüncü ve son husus ise OVP’de ‘derecelendirme notlarına ilişkin veri altyapısını sağlamak üzere Merkezi Risk Kayıt Kuruluşu’ kurulmasının öngörülmesi. Çok değil bundan altı yıl önce 2011 yılında kabul edilen 6111 sayılı Kanun’la Türkiye Bankalar Birliği (TBB) nezdinde kredi riski bilgilerinin toplulaştırılıp paylaşılması amacıyla yeni bir ‘Risk Merkezi’ kurulması öngörülmüştü. Biz yine naçizane, 2012 yılında kitap olarak da yayınlanan akademik çalışmamızda, Türkiye’de biriktirilen kredi riski verisinin kredi riski analizi yapmak için elverişli olmadığını, kredi riski analizi yapmaya elverişli veri biriktirmeye başlamak için yeni kurulacak Risk Merkezi’nin büyük bir fırsat olduğunu belirtmiştik. Bildiğimiz kadarıyla TBB Risk Merkezi 2013 yılında faaliyete geçti, hatta yönetiminde BDDK’nın temsilcisi bile var. OVP’de öngörülen Merkezi Risk Kayıt Kuruluşu’nun derecelendirme notu vermeye elverişli veri toplama amacıyla kurulacak olması hayli ilginç. Aslında ‘derecelendirme notlarına ilişkin veri altyapısının’ sağlanması bile, bizce reform niteliğinde büyük bir adım ve sonuçta ortaya çıkacak derecelendirme kuruluşundan bile daha önemli. Ancak yukarıda açıkladığımız üzere, eğer yeni başlanılacaksa, kuruluşun derecelendirme notu verebilecek yeterli ve özgün veri setine sahip olması onlarca yılı bulabilecek bir süreç. O da sadece temerrüt örneği problemi yaşanmayacak orta ve küçük işletmeler için söz konusu olabilir. Ölçek büyüdükçe, örnek sayısı küçüldükçe süre de uzayacaktır. Ancak sağlıklı, kapsamlı ve işe yarayacak formatta veri biriktirmeye bir yerden başlamak gerekiyor. İlaveten metodoloji/veri ithali ve pragmatik bazı çözümlerle süre belki kısaltılabilir. Merkezi Risk Kayıt Kuruluşu kurulduğunda, TBB Risk Merkezine veya kredi riski bilgisi paylaşma amacıyla bazı bankaların iştirakiyle 1995 yılında kurulan Kredi Kayıt Bürosu’na ne olacağını da bilmiyoruz. Merkezi Risk Kayıt Kuruluşu ve müteakiben oluşturulabilecek ‘milli’ veya ‘yerli’ derecelendirme kuruluşu için de TBB Risk Merkezi ve Kredi Kayıt Bürosu’na benzer bir yapı geliştirilebilir belki. Ancak nihai aşamada temel sorun, yukarıda da belirttiğimiz üzere, verilecek derecelendirme notlarının bağımsız ve güvenilir olması. Kuşkusuz bağımsız ve objektif olarak belirlenecek ilk notların verilmesini müteakiben takip ve analizlerin sağlıklı bir şekilde yapılmaya devam edilmesi, gerektiğinde not indirimlerinin veya not geri-çekimlerinin iş işten geçmeden, kimsenin icazetini almaya gerek duymadan, kimseden çekinmeden kamuya açıklanabilmesi fevkalade önemli. Tüm bunların gerçekleşebilmesi ise herhalde ancak çıkar çatışmalarından ari bir sermaye, yönetim ve denetim çerçevesi oluşturulabilmesi halinde mümkün. Ancak ister tamamıyla kamunun içinde, isterse finansal kuruluşların iştirakiyle TBB ve TSPAKB gibi mesleki kuruluşların gözetiminde kurulsun çıkar çatışması problemini çözmek çok kolay gözükmüyor. Hatta BDDK ve SPK gibi denetim otoritelerinin yönetimde doğrudan temsili bile çıkar çatışmasını önlemek bir yana daha da artırabilecek bir unsur gibi duruyor. Dolayısıyla süre varken oluşturulacak yapı üzerinde daha fazla kafa yorulmasında yarar var.
Yasal Uyarı: Bloğumuzda yayınladığımız yazıların öncelikli amacı, ‘Bankacılıkta Risk ve Sermaye Yönetimi’ isimli kitabımızın okuyucularına kitapta irdelenen konularla ilgili daha kapsamlı ve gerektiğinde daha güncel bilgi sunmaktır. Yazılarımızda yeralan tespit ve değerlendirmeler şahsımız dışında hiçbir kişi veya kurumu bağlamaz. Yatırımcılar, yazılarımızda yeralan bilgi, tespit ve değerlendirmelerden hareket ederek para veya sermaye piyasalarında pozisyon aldıklarını iddia edemezler. Yatırım danışmanlığı ile iştigal edenler, yatırımcıları yönlendirici mahiyette tavsiyelerde bulunanlar, yazılarımızdan, kaynak göstermek suretiyle dahi alıntı yapamazlar.