Basel 3 faaliyet sermayesini tasfiye (defin) sermayesinden ayırıyor…
Basel 3’ün en önemli reformlarından birisi (belki de en önemlisi) bankacılıkta faaliyet sermayesi ile tasfiye (defin) sermayesinin kesin bir şekilde ayrımlanması ve bankalar iflas ettikten sonra özkaynağa dönüşen eski nesil sermaye benzeri krediler karşılığında risk alınmasının önlenmesi oldu. Reform, sermaye yeterliliği standart oranı yanında kredi riski ve bilanço faiz oranı riski limitlerini de etkileyecek.
Bilindiği üzere Basel sermaye yeterliliği oranı veya kredi limiti veya faiz oranı riski limiti hesaplamalarında yasal özkaynak/sermaye olarak kabul edilen kalemler ‘Ana Sermaye’ ve ‘Katkı Sermaye’ (veya Birinci Kuşak /Tier 1 ve İkinci Kuşak / Tier 2 ’) olarak iki ana gruba ayrılıyor.
Basel 3’e kadar olan dönemde eski nesil sermaye benzeri krediler ‘Katkı’ veya ‘İkinci Kuşak’ sermaye içinde yer alsalar da toplam yasal özkaynak tanımına dahil edilerek kredi ve risk limitlerinin hesaplanmasında dikkate alınabilmekte idi. Eski nesil sermaye benzeri kredilerden kastımız ödünç/kredi verenlerin bankanın tasfiyesi halinde alacaklarını hissedarlardan bir önce (dolayısıyla her halükarda mevduat mudilerinden sonra) almayı taahhüt ettikleri, banka tasfiye/iflas varlığı üzerinde hak iddia etmek bakımından normal banka borçlarına göre ikincilleştirilmiş (subordinated) borçlar. Eski nesil sermaye benzeri krediler ülkemizde de bankalar tarafından halen yaygın olarak kullanılıyor.
Ne var ki küresel kriz , bankalar iflas ettikten sonra sermayeye dönüşecek özkaynaklar karşılığında risk alınmasına izin verilmesinin yanlış olduğunu da ortaya koydu. Alınan dersler çerçevesinde Basel 3 ile banka sermayelerinin hem niteliğinin hem de niceliğinin artırılmasına yönelik bir dizi önlem alındı. Bu önlemlerin en önemlisi banka özkaynaklarının ‘going concern’ (normal faaliyet sermayesi) ve ‘gone concern’ (iflas/tasfiye sermayesi) ilkesi çerçevesinde ayrımlanması oldu. Eski nesil sermaye benzeri krediler doğal olarak ikinci grupta kaldı. Ancak bankalar Basel 3 düzenlemeleri daha nihayetlenmeden ilk gruba girebilecek ‘yeni nesil sermaye benzeri kredileri’ icat etmekte gecikmedi. CoCos (Convertible Continges) olarak tabir edilen yeni nesil sermaye benzeri krediler/tahviller banka henüz iflas etmeden çekirdek sermaye yeterliliği oranı belli bir eşiğin altına düştüğünde otomatik olarak hisse senedine dönüşüyor. İlk CoCos ihracı, Basel 3 düzenlemeleri sonuçlanmadan Kasım 2009’da Lloyds Banking Group tarafından 7 milyar Sterlin tutarında ve birinci kuşak sermayenin %5’in altına düşmesi halinde hisseye dönüştürme şartıyla yapıldı. 2015 yılında toplam CoCos ihracı 500 milyar $’a yaklaştı. Basel 3’e göre yeni nesil sermaye benzeri tahvillerin Birinci Kuşak sermaye içinde kabul edilmesi için hisse senedine dönüşmeyi tetikleyecek eşik değerin minimum %5,125 olması gerekiyor. Nitekim ülkemizde de BDDK tarafından yeni nesil sermaye benzeri tahvillerin hisse senedine dönüşmesini tetikleyecek eşik %5,125 olarak belirlendi.
Basel 3 uyarınca bankalar birden fazla asgari sermaye yeterliliği oranı ve sermaye tamponu tesis etmek zorundalar:
Çekirdek Sermaye Yeterliliği Oranı (ÇSYO) uyarınca nakden ödenmiş sermaye ve yedek akçelerden oluşan çekirdek sermayenin toplam riske esas tutara oranının %4,5’tan düşük olmaması gerekiyor. Ancak bankaların asgari %8 olarak belirlenen sermaye yeterliliği standart oranına ilaveten %2,5 oranında sermaye koruma tamponu (SKT) bulundurmaları ve bu tamponun çekirdek sermaye unsurlarından oluşması bir zorunluluk. Dolayısıyla ÇSYO ve SKT için asgari %7 oranında çekirdek sermayeye ihtiyaç var.
Ana Sermaye Yeterliliği Oranı (ASYO) uyarınca, çekirdek sermaye ile yeni nesil sermaye benzeri kredilerden (CoCos) oluşan ana sermayenin toplam riske esas tutara oranının minimum %6 olması gerekiyor. Ancak SKT ile birlikte düşünüldüğünde (asgari %7 çekirdek sermaye, %1,5 CoCos olmak üzere) asgari %8,5 oranında ana sermayeye ihtiyaç bulunuyor.
Sermaye Yeterliliği Standart Oranı (SYSO) ana sermaye ve katkı sermaye toplamının toplam riske esas tutara oranını gösteriyor ve asgari %8 olması gerekiyor. Eski nesil sermaye benzeri krediler ve genel kredi karşılıkları katkı sermayenin içinde dikkate alınabiliyor. Ancak SKT ile birlikte düşünüldüğünde ana ve katkı sermaye unsurlarının toplam riske esas tutara oranının ( asgari %7 çekirdek sermaye, %1,5 CoCos, %2 eski nesil sermaye benzeri kredi veya serbest kredi karşılığı olmak üzere) %10,5 veya üzerinde olması gerekiyor.
Küresel veya yerel sistemik önemli bankaların işi biraz daha zor. Örneğin ülkemizdeki bankalar, BDDK tarafından yapılan tasnife göre eğer sistemik önem eşiğini geçiyorlarsa sistemik önem derecesine göre SKT’ye ilave olarak 1, 1,5 veya 2 puan daha fazla çekirdek sermaye bulundurmak zorundalar. Dolayısıyla sistemik önemli bankalarda çekirdek sermaye yükümlülüğünün %9’a ana sermaye yükümlülüğünün ise %12,5’e yükselmesi sözkonusu olabilir. En üst gruptaki bankalar büyümeye devam ederlerse ilave 1 puanlık sistemik sermaye tamponu (çekirdek sermaye) yaptırımıyla da karşılaşabilirler.
Sıkıntı burada da bitmiyor. İlaveten ekonomik konjonktüre ters sermaye tamponu yükümlülüğü de var. BDDK bu yükümlülüğü şimdilik sıfır olarak belirledi. Ancak BDDK’nın bu düzenlemsi Türkiye’de yerleşiklere yurtiçi ve yurtdışından kullandırılan tüm krediler için geçerli. Yurtdışında yerleşiklere kredi kullandırdı iseniz ilgili ülkenin düzenlemesine uymak zorundasınız. Dünyada bu tamponu uygulayan ülkeler var. Dolayısıyla dikkatli olmak gerekiyor.
Basel 3’ün yukarıda özetlediğimiz esasları BDDK tarafından halihazırda bankacılık mevzuatına ithal edilmiş durumda. BDDK’nın SYSO’nında asgari %12’lik bir seviyeyi hedeflediğini varsaydığımızda, eski nesil sermaye benzeri kredilerin etkili olabileceği %3,5’luk bir alanın sermaye yeterliliği bağlamında hala mevcut olduğu anlaşılıyor. Ancak BDDK tarafından henüz üzerinde çalışılan Basel Komitesinin büyük kredilere ve bilanço faiz oranı riski yönetimine ilişkin yeni standartları, bankaların eski nesil sermaye benzeri kredilere dayanarak risk almalarını ve büyümelerini artık kabul etmiyor.
- Basel Komitesi’nin yeni büyük kredi düzenlemesi uyarınca bundan sonra kredi limitlerinin hesaplanmasında toplam özkaynak (ana sermaye + katkı sermaye) yerine sadece ana sermaye baz alınacak. Dolayısıyla eski nesil sermaye benzeri kredilerin dahil olduğu büyüklüklere dayanarak kredi limiti hesaplanamayacak. Önceki blog yazılarımızdan birisinde büyük kredi düzenlemesinin baş ağrıtacağını söylemiştik. Bunun sebebi artık uygulanamayacak istisna ve muafiyetler yanında kredi arzının daralacak olması idi.
- Basel Komitesi’nin 2004 tarihli bilanço faiz oranı riski yönetimi standartları, bankacılık hesaplarına uygulanan faiz şoklarının özkaynaklarda (ana sermaye + katkı sermaye) neden olduğu değer değişiminin %20’yi aşmamasını talep etmekte idi. Yeni standartlar hem makul kabul edilen eşiği %15’e indiriyor hem de ‘özkaynaklar’ yerine ‘ana sermayeyi’ baz alıyor.
Diğer taraftan yukarıdaki açıkladığımız düzenlemeler küresel düzenleyicilerin eski nesil sermaye benzeri kredilere verdikleri rol veya önemin azaldığı anlamına gelmiyor. Ancak bu kaynaklara mahiyetlerine uygun işlevler yükleniyor. Örneğin yine Basel 3 ile küresel sistemik önemli bankalar için getirilen ‘Toplam Zarar Karşılama Kapasitesi’ (TLAC- Total Loss Absorbing Capacity) yükümlülüğü bankalar tasfiyeye sokulduğunda pasiflerindeki toplam sermaye ve sermaye benzeri kaynakların toplam riske esas tutarın %18’inden daha aşağı olmamasını hedefliyor. Avrupa Birliği çok daha ileri giderek, MREL (Minimum Requirement for Own Funds and Eligible Liabilities) ile TLAC benzeri bir yükümlülüğün tüm finansal kuruluşlara uygulanmasını kararlaştırdı. İleride TLAC/MREL benzeri yükümlülüklerin ülkemizde de uygulanıp uygulanmayacağını henüz bilmiyoruz. Ancak, bankalar tasfiyeye sokulduğunda özkaynak niteliği kazanan eski nesil sermaye benzeri krediler, TLAC/MREL benzeri yükümlülüklerde hala işe yarayabilecek.
Bu yazı vesilesi ile Cumhuriyetimizin 95’nci yılını kutluyor, başta büyük önder Atatürk olmak üzere kurucularını rahmet ve minnetle anıyorum.
Yasal Uyarı: Bloğumuzda yayınladığımız yazıların öncelikli amacı, ‘Bankacılıkta Risk ve Sermaye Yönetimi’ isimli kitabımızın okuyucularına kitapta irdelenen konularla ilgili daha kapsamlı ve gerektiğinde daha güncel bilgi sunmaktır. Yazılarımızda yeralan tespit ve değerlendirmeler şahsımız dışında hiçbir kişi veya kurumu bağlamaz. Yatırımcılar, yazılarımızda yeralan bilgi, tespit ve değerlendirmelerden hareket ederek para veya sermaye piyasalarında pozisyon aldıklarını iddia edemezler. Yatırım danışmanlığı ile iştigal edenler, yatırımcıları yönlendirici mahiyette tavsiyelerde bulunanlar, yazılarımızdan, kaynak göstermek suretiyle dahi alıntı yapamazlar.